10 Ağustos 2011 Çarşamba

ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİNİN 56.57.58.59.60 GÜNLER

DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 60. GÜNÜ
Üç ay önce de erken kalkardın benden. Yine öyle yapmış gelmiş sabah sekiz gibi. Otuz yıllık musaybım kendi emekle yarattığı dünyasında çok düzgün bir adam. İlk andan itibaren gelmek istiyordu candan dostluğu ile.
Henüz musaybım ile konuşurken sloganlar yankılanıyor meydanda. Bir inat var çabuk duyalım diye. Emekli-Sen  Beyoğlu Şube Başkanı Hasan Kaçkır, emeğin alınterinin direnişçisi Türkan Albayrak, Necati Demircan, Mustafa Altun, Ramazan Tanrıkulu …
Bizden sayıca fazlalar meydanın gözleri bir kez daha parlıyor. Hararetle kucaklaşıyoruz. Birde imza toplayıp getirmişler ve bolca selam. Diyoruz ya kocaman aileyiz bir de bağlı bir de güzel işte öyleyiz ki Mehmet Akdemir selam veriyor.
Demet, ben ve kızım Hasan Amca’ya iniyoruz. Cennet diye bahsediyorum ordan sürekli. Munzur’un kıyısından bostandan filizlenen sebze ve meyve ağaçları var. Kuş sesleriyle şenleniyor ve kümes hayvanları tanıdık eski bir şarkı tadında güzel. Demet kamera ve fotoğraf makinesinin sürekli değiştiriyor. Asma köprü ve doğa çok güzel. Piknik yapanlar bizi fark edince yiyecekleri örtü ile kapatıyorlar. Sırayla Munzur’un soğuk suyuna dokunuyoruz.
Kumru ana yakıyor bir sigara hemen ve her zamanki duasını ediyor. Düzgün Baba yardımcın olsun, kuvvet versin. Kumru ananın kemik erimesi hastalığı var. Sürekli ağrı çekiyor. Ama ne yapıp edip katlanıp acılara yanımıza uğramada edemiyor. Şimdi biz yanındayız. Gülseren’in odasında çekim yapacağız olur mu?nasıl olmaz bak arkadaşların geldi kızım. İyi ki böyle insanlar tanıyormuş ta seni buradalar şimdi. Bak şu resim kınalı kuzumun gelinlikli resmi. Seviyoruz seni Gülseren, seviyoruz aileni, dokunduğun şu kapı kolunu çardağını gölgesine oturduğun asmaları seviyoruz. Şakalaşıyoruz Şevin’le tombik yanaklı kahkahaları gamzelerle güzelleşiyor. Kızım şalvarıyla buraya özgü çok güzel taşıyor. Saat akşam altıda her haftaki basın açıklamasını yapıyoruz. Coşkumuzda hiçbir eksiklik yok. Meydana bir kez daha vuruyoruz.
Toplu mezarları açın cenazelerimizi verin . çaylarımızı içiyoruz yine. Hepimizin söyleyecekleri var. Paylaşıyoruz birbirimizle. Dersim hep başkaldırmış yönetenlerine asi bir şehir olarak bilirim diyor Hasan Abi. Emekçi kendisi devrim emekçisi durmuyor Ömer Ayna’ya dergiyi Fransa’da nasıl bulacağını anlatıyor. Hava soğudu ayaklarımıza vurmaya başladı. Keskin bir bıçak gibi.
Umuda sarılmalı herhangi bir noktaya odaklanmadan uyumalı. İyi geceler…
8 Ağustos  2011

DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 59. GÜNÜ
Geçmemiş acıları hiçbirini. Rüzgar yok, onlar da vermişler sesini güneşe. Kuru toprak acılar gibi çatlamış yüreklerinde. Yaşları çok eskiden kalma Munzur gibi Mercan dağları gibi kıyısında 17’lere bakarlar…
Türkü söylerler her Mayıs’ta. Ölüm diz çöker, zalim kaçak… yeniden özgür yeşerir kırda hayat. Gönül bahçelerinde hiç kaybetmezler o kadim insanı. Taş kalpli sanır hiç tanımayan niye dağlara mendil tutarlar diye. niye kol kola sıralı dağlara ayak sallarlar. Bir dokunun ellerine nasıl da yumuşaktır kalpleri görün gözlerindeki narinliği. Zenginliği görün yüreklerinde, Munzur’un hayatı orda barındırdığına bir kez daha tankı olun. Aşık olacaksınız. Başak’tan tane tane sökülürken hayat zindanda bir bildiridir direniş… o yüzdendir başeğmezlikleri.
Annem sloganlara doğru koşuyor. Çözülüyor sinirleri kucaklamak istiyor tek tek her sözü. Alkışlarla sloganlarla buradalar DHF’li şehit aileleri. Annemin davranışı beni de etkiliyor doluyorum. Kucaklaşıyoruz Yaşasın Devrimci Dayanışma diyoruz. Bir dakikalık devrim şehitlerini anmak için saygı duruşuna geçiyoruz. Seviyoruz analarımızı, seviyoruz özlem duyduklarını. Alkışlıyoruz ölüm orucu gazisi Tekin Yıldız’ı ve diyoruz ki sizler gibi biz de asla açlığın virgülüne düşmeyeceğiz. DHF’li dostlarımızla alkışlarımızla vedalaşıyoruz. Kız kardeşim burada kaldığı kısa zamana 14 yılı sığdırıyor. Munzur’a ineceğiz arkadaşlar yürüyüp yürüyemeyeceğimi soruyor. İnerim diyorum. Bir soluk Sadık Okan, kızım, Demet, Kinem  ve Ben iniyoruz. TAYAD (Mavi Köprü) Köprüsü’nün anlamını konuşuyoruz. Ölüm orucunda şehit düşenleri ve TAYAD’lı Aileleri anıyoruz saygıyla.  İki gündür bakanla olan görüşme Dersim’de sıkça konuşuluyor. Yaşı bir hayli ilerlemiş bir amcamız bilgece valinin konuşmasına takmış. ‘Valinin Dersim’den bahsediş şekli sömürge valisinin bakışıdır’ Dersim’linin referandumdaki Hayır’ını  ise gerçek yeni halkçı bir anayasa istemediklerimden değilde AKP karşıtlığı ile açıklıyor.
Bir diğer öne çıkan ise sevgi  ile çocuklarımın birlikte anılması. Benim olası bu savaşı kaybetmemde onların durumu. Tabi benim hayatımı kaybetmemde konuşuluyor. Bu eylem şunu göstermiştir onurlu bir yaşam kutsaldır. Tertemiz Munzur suyu gibi. Kirlenmemiş insanın yaşadığı kirlenmemiş hava, su, toprak gibi. Hayatta kalabilmek için olağanüstü bir çaba verilmelidir. Yaşanılan her ana saygı ile sarılmalıyız. Hissedebilmeliyiz konuşabilmeliyiz dokunduğumuz her şeyle. Aslında biz, ben burada tam da bunu yapıyoruz. Daha çok severek sarılarak kucaklayarak hissederek özümseyerek saygı duyarak anı yaşıyor böyle yaşamayı kutsuyoruz.
Hatırlıyoruz hatırlatıyoruz. Sevgi şu an kızımın şalvarında buraya kan gözlerde sevgi. Bir tarifi yoktur sevginin, bağlılığın. Kinem ve Demet ablasının ortasında uykuda bir tanem. Sevgi sonrada konuşulur şimdi dinlenmeliyiz hep birlikte.
7 Ağustos  2011


DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 58. GÜNÜ
Ali Yıldız kardeşimin panosu önünde ilk çayımı içmeyi düşünüyorum. Tunceli Emek Gazetesinin emekçilerinden adını bilmediğim bir arkadaş geliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı burada. dün akşam sizden bahsettik çabası içinde oluyor. Rengim değişiyor teşekkür ediyorum içtenliğine sonsuz saygı duyuyorum.
Eray annemi kardeşimi kızımı kardeşlerimi çabuk çağır. saat kaç böyle mi olmalıyız. Acele edin! Koşturuyoruz hep birlikte. Annem kızım ve kardeşlerim bakanı çevirip konuşacaklar anlatmaya çalışıyoruz.
İlk temas kurulmuş bakanla telefonumu almış. Adalet Bakanına bilgi vermiş 10 dakika sonra telefon çalıyor. Arayan bakanın kendisi. KAMER vakfında görüşebileceğini söylüyor. Aile ve Sosya Politikalar Bakanı bizi bekliyor. Hareket ediyoruz mesafe kısa ama yorulmamamız için taksi çağrılıyor. Tam bunlar olurken kendi aramızda eksiklikleri konuşuyoruz. Her şey bu çadır eksenli hepimizin burda olmasının nedeni bu. Bu çadır ki duruş, konuşulanlar artık bizden çıkmış dünyalara mal olmuş bir direniştir. Azız sayıca yorgunuz belki hülyalılar da var sanki. Arkadaşlar iyi şeyler yapıyoruz devam edelim olur mu.
Kızım elimden tutuyor sıkıca. Çocuk yüreğiyle güç veriyor buradayım baba… Annem kardeşlerim sıralanıyoruz adımlarımızda kararlılık var. Yüzlerimizde kendine güven…
Kapalı ortam boğucu gibi loş bahçenin daha uygun olduğunu söylüyorum. Bakan geliyor evet merhaba biz iyiyiz her zamanki gibi. Bakan, vali, bürokratlar, emniyet ve biz konuşuyoruz. Eğer o an unutulmadıysa söylenmesi gereken söylenmiş, sorumluluk hatırlatılmış ve direnişimizle konunun takipçisi olacağı dile getirilmiştir. Konuşmanın kayıtları video olarak Halkın Sesi Tv’de  sanırım gösterilecektir. Takdir dedik ya halkımızın.
Az gibiyiz mi! Ne kadar sunabildiğimize bağlı bu. Yer altı çarşısı esnafını ziyarete gidiyoruz. Şeker ikram edip biz de gönül sohbetlerini alıyoruz. Az gibi mi demiştik, kim demiy onu! Gül yüzlü gelin ve damadımız buradalar. Alkış ve resimle bu güzel iki kardeşimizi yolcu ediyoruz. Tabiî ki bir çeyrek altın ve direniş çadırı TAYAD’lı aileler notunu unutmuyoruz. Kızım koşturuyor babacığı için. Amcası için arada kendisi için de dondurma ve soğuk içeceklerle koşturunca yorgun ve halsiz düşüyor. Koşuyor neyseki, ateşi yok bilir babası yapıyor kontrolleri.
Mektuplar aramalar ve ziyaretçilerimizle bir günü daha gece yaslıyoruz. Kızım koynumda baba ben daha küçüğüm evet aşkım tabiî ki küçüksün sen civcivi ne yaptın. Halan çoraplarımızı kutuya koydu. Civciv sıcaklığını kanat sanıp alırsa uyuyacak bizi de uyutacak. Hadi bizde gürültü yapmayalım. Hep birlikte uyuyalım olur mu…6 Ağustos  2011


DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 57. GÜNÜ
Günaydın arkadaşlar. Günaydın Uşak, Kandıra, Sincan ve Bakırköy hoş geldiniz. Ne iyi ettiniz de sıcacık selamlarınızla sabah çayımıza eşlik ettiniz. Hoş geldin Cevahir Canbolat(Ankara Pir Sultan Abdal Derneği Yeni Mahalle Şubesi). Bu güzel niyetiniz için çok teşekkür ediyoruz. Fakat ben ölüm orucuna başladıktan sonra bu çadırda destek açlık grevine son verdik. Cevahir en güzel dayanışma örneklerini paşlaşıyor bizimle teşekkürler…
Ben sizi anlamaya çalışıyorum deniyoru m da fiili olan ben 57 gündür bir eylemdeyim. Bunu görmek öyle değerlendirmek durumundasınız. Somut olarak talepler benim başkasıyla karşı karşıya gelmemle çözülmez etik te değil.
Cumhuriyet Pazar ekinde yayınlanmak üzere röportaj yapıyoruz. Yazdıkça düşünüyorum da…
Kız kardeşim Nurten gitti Nurcan geldi. biz ailece Ali’yi istiyoruz. Nurcan ki dünyanın en yufka insanı, dokunsan ağlayacaklardan. Hümanist biri siyaseti de öyle algılar. Gel gör ki Nurcan şimdi bir şeyleri eksik mi yapıyorum kaygısı taşıyor. Çok feodal bir ailemiyiz belki evet belki hayır. Ama gerektiğinde hesapsız bir dayanışmanın içinde hep olduk.
Belçika Alevi Birlikleri Federasyonu’nun dedesi arıyor. Biz Aleviler hep mi böyle şeyler yaşayacağız diyor. Yabancısı değil zaten Hüseyin Cevahir’in akrabalarından… aleviler çok zulüm görmüşler ama zulmün genel bir adresi herkes her halktır.
Uluslar arası destek mesajları gelmeye devam ediyor. Belçika’dan Liège üniversitesinin İngilizce Edebiyat profesörü Christine Pagnoulle da Türkiye Başbakanına bir mektup yazdı. Belçika’lı tarihçi Mazyar Khoojinian toplu mezarlar açılsın çağrısını imzaladı. Sürgün gazeteci Doğan Özgüden’in de imza metnini imzaladığını öğreniyoruz. Yine Latin Amerika’dan destekler geliyor. Honduras’lı psikolog Guillermo Enrique Moncada Osorio. Diğeri de, dünyaca ünlü siyasi ressam ve karikatürist Carlos Latuff. Carlos Latuff’un daha önce Güler Zere’nin resmini yapmış olduğunu öğrenmekte bizi sevindiriyor. Bu tür haberleri Halkın Sesi TV’den öğreniyoruz. Takip etmek isteyen dostlara duyurulur. Boyu 6cm’yi bulan bir çekirge misafirimiz oluyor. Yastığımın altına süzüldü şimdi çıkamıyor. Bizde zarar vermek istemiyoruz. Uç çekirge hadi doğal ortamına dön.
Hani dudaktan şakaklara bir titreşim dalgalanıranlık, ağlamadan önceki saliselik zaman. Dünkü radyo konuşmasının final bölümünde çadırımız o tepkiyi veriyor.
Ben unutuyorum odaklandığım konuyu yanılacak şeyler yazmayayım. İyi geceler bugünlük sevgili evren…
5 Ağustos  2011

DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 56. GÜNÜ
Savcının ben orayı açtırmam lafı devletin resmi ağzıdır. Tabiî ki açtırmamak için her türlü yolu deneyecektir. Biz de diyoruz ki açtıracağız. Burada kuruldu ise bu çadır kah gözyaşı kah bin emekle binlerce sahibi ile üstelik Dersim’de açtırıp alacağız. Bizler dostuz ve söyleyin ne yapmalıyım ben ne istiyoruz?
Kardeşim Nurten dönüyor İstanbul’a. Kızım dinlen artık baba diyor. Yamaç paraşütünü denedim tavsiye etmem diyor güven dolu pak yüzle. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’ni ben bilmiyorum, evet Nazım Kültürü biliyorum. Karşısında Ada Kafe’yi bilirsiniz. Ne güzel orayı da biliyorsunuz. Gülerek içten diaframdan anlatıyorum. Biraz  dinlenmeli…
Yayınlanan günlüklere bakıyorum. Yazan arkadaşımız bir sayfa eksik yazmış. Üstelik unuttuğu veya anlamı eksik cümleler de eklemiş. Sevgili Ceyhun duyuyormusun beni. Demet Demet bazen eksik kalıyoruz. Bizleri takip eden dostlarımızın anlayacağını umuyoruz. Avusturya’da Anadolu Federasyonu  yayınını yapan Anadolu Radyo’ya canlı bağlanıyorum.  Ali’mizin olduğu yere yapacağımız fiili müdahaleyi anlatıyorum. AKP vermiyor oyalıyor duymazlıktan  ve gözmezlikten geliyor. Gelen haberler çok iyi rüzgar bizden yana esiyor. Değil ülkemizin dünyanın gündemine oturacak. Bu kadar büyük toplumsal gücün karşısında asla duramayacaklar. Ben iyiyim her zaman ki gibi. Yüzlerce günde sürse açlığa karşı direnç, kötüyümü kimse duymayacaktır. Açlık nedir ki sizdeki karşılığını bilemeyiz. Bizde kardeşlik, yoldaşlık ve bağlılıkla bezenmiş sevgidir. Açlıkta da olsa bu beden tek hücresiyle de olsa haykıracaktır. O mezar açılacak ve alacağız. Kaç kez söylememiz gerekiyorsa söyleyeceğiz. Hayatı öyle algılıyor yaşamayı öyle seviyoruz. DHF’den gelen konuğumuz yaklaşık iki saat kalıyor yanımızda. Hep yanımızdaydılar yine öyle geçiyor sohbet 56 günlük ölüm orucunu konuşuyoruz.
Bir el çıkıyor önce sonra şakakları çökmüş bir baş ve zayıf gövde. Bir el çıkıyor ve bir tane daha. Çadırdan yüzlerce parlak göz ardı ardına uzatıyorlar bakışlarını. Uzaklardan binlerce haykırışa binmiş insanlar kavrıyor çadırı. Açar gibi mezarları açar da hasretle kucaklar gibi kucaklıyor. Yola çıkmış çoktan serüvenciler atları dört nala Dersim’e doğru sürüyorlar. Az soluklanıp çok yol almaktalar. Kimse bu hikayede geride kalmak istemiyor. Haydi haydi haydi kimse değil siz konuşun kendi adınıza. Almanya’dan gelip imza atan bir kardeşimiz  annesi  imza atmadığı için kızıyor. Kolundan tutup getiriyor imza masamıza.
Erdal abi İstanbul’a dönüyor ailesiyle güle güle güzel adam. Hüseyin Aygün hatırımızı soruyor. Toplumsal baskı var deyip ekliyor, halk bu durumun çözülmesini istiyor.
Bu günkü Radikal Gazetesi’nde İsmail Saymaz imzalı çıkan bir haber vahşetin boyutunu gösteriyor. Katliamın boyutu dehşet verici. Kafası kolu bacağı veya gözleri oyulmamış kimse kalmamış gibi. Hangi insan müsvettesi yapar bunu. Ne hisseder bir canlıya dokunurken. Peki bunları koruyup kollayanlar ne demeli hangi vasıflarını değerlendirmeliyiz. Saltanat sürdürdüğünüz mekanlar size mezar olmayacak kadar küçük kalacaktır. Yakın tarih kralların çöplüğü ile doludur unutmayın. Kızım Erdem abilerde yatacak bu gece… Seni seviyorum bir tanem….
4 Ağustos  2011










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder