DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 55. GÜNÜ
Çok özel bir konukla başlıyoruz güne. Çayan mahallesindeki çadır baskınını yaşayan Avrupalı Özlem ablamız gelmiş. Dost ve güleç yüzlü; Dedim ki ne yapıyorsunuz demokrasi yok mu? Yok demişler TAYAD’lı ablamıza.Galatasaray’daki direnişe de katılmış. “Sadece birkaç saatline de olsa seni ve çadırı görmeden gidemedim” diyor. O kadar yola katlanırsa insan, sadece birkaç saat için… özel bir açıklama gerekiyor. Nasıl bir özveridir, bağlılıktır, duygudur. Hangi inanç, sevgi, tutku bu kadar yüce olabilir. Kaybolmaya yüz tutan aşk mıdır?!. Hangi sözcükleri ardı ardına sıralarsak ulaşabiliriz… içinde yalanı çıkarı pazarlığın hesabı olmayan… İstiklal’de kaç aşık yürümüştür ayrılık kaygısı taşımadan, ya da aşkı sloganla süsleyeni… adım geçmiş Alimle birlikte Ruhan abla dokunmuş isimlerimize elimdeki şiirinde aşk vardı, okudum, Hozat geçiyor içinden bir de… bir de bize denk düştü sanırım…
Kavuşmak nedir ki sevdiğim
uzak kadar yakın değil hiçbir şey
düşün ki Hozat’ta bir yalnız ağaç
ve Zühre yıldızı
nasıl da sevişirler geceler boyu
binlerce ışık yılına inat
Ayrılık nedir ki Zaza gülüşlerin
Ben bu aşkı yıkılan duvarlardan
Roma’nın tutuşan sokaklarından
Çadırımda büyüttüm
Ben bu aşkı
Kimsesizler gömütlüklerinde
Çocuklarını arayan annelerin
Yalnızlığına sardım da büyüttüm
Uzaklaştıkça büyüyor gözlerin
Hoş geldin
Seni yazdıkça büyüyor şiirim
Seni yazdıkça güzelleşen
Bir ülke gibi seviyorum…
Ruhan Mavruk
Her zaman ziyaretçimiz olan genç çift kardeşlerimiz söz kesmeye büyüklerinden el öpmeye gidiyorlar. Rıza buraya uğrayacaklar önce deyince bir telaş bir çiçek yaptıralım hemen. Koşuyor Kinem sözde lafı uzatıyoruz nerde kaldı güllerimiz…
Gelinlikle geleceğim abi hafta sonu, damadımız ise belki birileri utanır diyor. Utanmasınlar boş ver. Açlık grevi çadırı sanat galerisinde tutsak resimleri nasıldı ama. Gerçek ustalık vardı dikkat ettin mi. Hayaller kına gibi akmış resimlere.
Galatasaray’dan Kandıra’dan 30’a yakın misafirimiz geliyor. Hep birlikteyiz seninleyiz. Ne kadar az benli konuşuluyor buralarda. Ziyaretçilerimiz var her zamanki gibi. Bir ihtiyacın var mı yok teşekkürler fakat isterseniz Gölge dönere yok demez. Köpeğimiz afiyetle yiyor. Aklımda Somali’de yol kenarındaki açlığa bırakılan çocuklarda. Esmer tenli sefaletin çocukları bilemeden çocuklarını kana kana yaşayamadan teslim alınan bedenleri.
Ramazan fiyatları el yakıyor. Bir taraftan indirimli satışlar erken başlayacakmış. İftarda sindirerek yavaşça yemek gerekiyormuş. Sahurda ise yağlı ve tatlılardan uzak durmak gerekiyormuş. Her kesimin dini inancına saygı duyuyoruz tabiî ki. Ama iftar çadırlarındaki açlık nasıl sadece oruçla açıklanabilir. İstismarın bu kadar fazla olduğu İslam alemindeki yoksulluk yolsuzluklardan kaynaklı din sömürüsünün üzerine de gidilmelidir. Dokuz altı yollarında bir zincir boğazımda sıkar sıkar gevşetemem ağlayamam. İnsanı alçaltmayan hep değer katan aç kalmakla nefsine bir tutam sahip olmak kutsaldır. Sıra sıra dizilmiş günün yorgunluğunu atan plastik sandalyelerimiz ve çadırımızın girişi iyi dinlenin. Uykusu gelmiş kızımın siz gibi.
Sabah ilk gelecek misafirlerimiz ve düşlerine bizi misafir edecekler gelecek günler hepimizin olsun. Bizler iyiyiz…
3 Ağustos 2011
DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 54. GÜNÜ
Şafak olmasına rağmen henüz sıcaklık çok fazla. Saat sabah 10.00 ve ben üçüncü atletimi değiştiriyorum. Serçeler çadırın yanındaki dolapların gölgesinden faydalanıyorlar. Ağızları açık hızlıca soluk alıp veriyorlar. Şehirde gördüklerimizden daha ufaklar. Söğüt gölgesinde misafirlerimizden biri doktor sık sık gelmeli iç organların zarar görür ölürsün diyor. Ölürüm mü! Kızım yanımda sertçe ‘’neden ölsün ki ölmeyecek babam tamam mı’’ diyor. Kızıl oluyor bir anda. Misafirimiz biz Almanya’da çok açlık grevi yaptık diyor hala. Kelimeler anlamıyor çocuk halini. Ben kalkıyorum dinleneceğim diye. kızım peşimde. Uyandığımda ise küçük bir çocuk oluyor yine. Eli boynumda şımaracak konu peşinde. Uzandığımda ise küçük bir çocuk oluyor tekrar. Eli boynumda şımaracak konu peşinde. Gazeteler geliyor sayfalara yapışmış ölüm haberleri var. Genç yoksul askerler var… yanında enselerinden infazlar bir de gaz bombasının acımasızca almaya çalıştığı çocuk bedenleri.
‘Dereler akar gider taşları yıkar gider’… her günkü HES haberleri var. Derelerin talanının peşinde olanlarla direnenler. Zengin tayfasının Türk bükündeki plajlı kadın resimlerini koymuşlar. Bir de gözünüz aydın bu da Kürt bükü deyip Dersim derelerinin bir kısmını paylaşıyorlar okuyucuyla. Yağması nerde peki Munzur’un sırada olan barajdan neden bahsetmiyorsunuz ? bütün canlıların kıyısında uyumaktan mutlu olduğu cennetin talanını anlatın.
Festival nasıldı sorusunun cevabı birazda burada. Düzenleyenlerin ve katılımcıların ortak noktası Munzur’un doğasının ön plana çıkarılması. Tahribatın önlenmesi … ancak pekte öyle olmuyor. Dersim’e ait özellik olan çok seslilik ve demokratik yapı olumlu bir durum. Karar alma ve uygulama aşamasında bu çok seslilik bir yarışa dönüşüyor. Konuların gerçek hakiminden ziyade benim konuşmacım benim sanatçım 1. Gün sonucu gün ve sıralama kaygısı gereğinden fazla yer kaplıyor hafızalarda. Dersim’e yeni karakolların yapılması, toplu mezarlar, geleneksel paylaşımcılık, kültürel erezyon, derelerin talanı ve dağlarına hareket özgürlüğü hep geri planda kalıyor. Büyük beklentileri olanlar için hayal kırıklığı yaratıyor bu durum. Sadece bir avuç esnaf bu durumdan hoşnut kalıyor. İlk defa gelen biri bu durumdan asla keyif almadan dönüyor.
Düşlerin sonsuzluğa koştuğu yerde
Sabrın çiçeklerinin açtığı yerde iseniz eğer bu çadır son sözü söyledi. Festivalde en önemli uğrak oldu. Geleneksel ilişkiler yaşandı burada hemde binlerce Dersim’li ile birlikte. Acı paylaşıldı, iki paket çay ile, imza ile sohbet ile. Avuçlar terledi, ayaklar üşenmedi gelip meydanı slogana boyadı.
Özgür tutsaklar konuşuldu ve tecrit. Umut olundu aktık birbirimize. Dediler ki kalem sende şimdi tarihi bir de sen yaz. Çadır yazsın Ali’mizi… Ali’lerin dağları yazdığı gibi. Pankart açıp sesleniyor tutsaklarımız Kandıra’dan, Alanya’dan, Bafra’dan, Sincan, Kırıklar ve Tekirdağ’dan ve Malatya’dan TOPLU MEZARLARI AÇIN diye.
Birazda gülelim ve teşekkür edelim tutsaklarımızın yaratıcılığına. İki bildiğimiz öküz bankta oturup sohbet ediyorlar. ‘Büyük bir şirketin ulaştırma departmanında çalışıyorum’ deyince biri diğeri ‘öküz arabası çekiyorsun yani ! ’ gülemedik mi doğrudur. Çünkü karikatürünü de görmek gerekiyordu.
Serinlemiş hava acayip güzel. Anılar peşpeşe çaylarla yudumlanıyor. Temizlik görevlisi arkadaş mesaisini çadırımızda noktalıyor. 3. Gününüzde gelmiştim ilk defa 54 gün olmuş dün gibi. Evet dün gibi geçen zaman ardımızda kalan. Kaç kişi ile tanıştık konuştuk dertleştik ve andık. Yanımızdan ayrılmayacak gibi duranlar gittiler tek tek. Yeni arkadaşlar bırakmadı hiç boşluk. Kim elinden ne geliyorsa yapıyor. Bakmayın derme çatma duruşuna her gün binler izliyor ekrandan. Merak tutku sahiplik var. Bağlılık var takvime eklenen her güne. Ortaklaşa düşler kuruluyor bir ağ gibi aralıyor açlığa karşı direnç. Mapushane olur apartman katı veya. Mevsim yazlık ta olsa patos ta havalanan düşünce gelir bu meydana düşer. Tabaklar sofraya kaçak gibi iner tam oralarda. Kaşıklar ters daldırılır. Toktur orda gözler, burada Munzur Dersim gökyüzü ve ben… iyi geceler güzel insanlar güzel kalabilenler…
2 Ağustos 2011
DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 53. GÜNÜ
Dün gelecektim aslında ama düşündük ki kalabalık konuşamayız o yüzden şimdi geldim. Sabah il ziyaretçimiz ÖDP Genel Başkanı Alper Taş oluyor. Haklı mücadelemizi desteklediklerini ve bu konuda parti olarak üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerini söylüyor. Almanya Sol Parti Milletvekili Tül(Dersim) asıllı milletvekili Hamide Akbayırç ikinci konuğumuz oluyor. Süreci paylaşıyoruz anlatıyoruz bunu elimden geldiğince paylaşacağım anlatacağım diyor.
Üzüldüğü için böyle ortamlara çok girmezmiş Haydar amca. Güler Zere’nin babasını arkadaşlar böyle değerlendiriyorlar. Amam 50. Günlerde burada gözlerimi okumaya çalışıyor. Şüphen olmasın Haydar Amca şu meydan şahittir duygulara. Gençler veya yaşlılar ilk kez selamlaştıklarımız şahittir. Dersim’de doğan güneş ve mehtabı şahittir. Buz gibi Munzur’u ona kaynak dağları şahittir ki biz kazanacağız. Ben kazanacağım sen o hepimiz kazanacağız. Sen yine selamımı söylersin Güler’e. Giderken meraklışdı geride kalanlara fırsat bulursam geleceğim yanına. Küba’dan hiç tanımadığımız ama çok iyi bildiğimiz dostlarımız selamlarını yollamışlar. Bir de şeker evet şeker, toz şekerin daha irisi ve daha sert, rengi esmer Latin rengi pancarın saf hali imiş.
Söğüdümüz tarihe tanıklık etmeyedevam ediyor. Dinliyor gelişmeleri merakla. Sulamayı unuttuğumuzda nasıl döküyorsa yapraklarını işte öyle döküyor bir olumsuzluk duyduğunda. Sola yaslanmış biz gibi. Ayrılık zor gelecek ikimiz içinde. Belli etmiyor ama altından geçerken okşuyor yanaklarımı sessizce. Saçlarıma ürkek öpücükler bırakıyor. Bir dalını koparmış çıcuklar. Çok kızdım öfkelendim hiç yakışıyor mu bize bir de kucak açmışken yar gibi. Eğer içinde sevgi varsa asla kırmayın onu aksine büyütün ve paylaşın. Paylaştıkça dünya olup akacaktır her yerden. Hakikat bulacak bak sizi çıkarsız ve hesapsız. Kendinize söyleşemediğiniz çekinceleriniz de olmayacaktır. Ortaya bir soru atıyorum. Festivali nasıl değerlendiriyoruz.
Anılarımızda günlüğümüzde çocukluğumuzda paylaşmış isek bir resmini şiirini takmışsak kolyesini kolumuza dövmesini kızımışsak… şimdi o hayalet burada çadırımızın içinde… çayımızdan hücrelerimize akıyor. Asla kahraman doğulmuyor kendi söylemenle de olmuyor. Değil mi komandan. Erneste Che Guevera … Hasta Siempre !
1 Ağustos 2011
DERSİMDEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 52. GÜNÜ
Antigone bu topraklarda yaşıyor! Evrensel gazetesinden Sennur Sezer böyle güzel ve uzun tanımlamış eylemimizi ve beni.
Yan yana yatarız kardeşimle iki sevgili gibi gerekirse. Ben gömmeye gidiyorum kardeşimi. Antigone kardeşini gömer ve bir mezara sahip olmasını sağlar. Öldürürler bunun üzerine Antigone’yi. Kurda kuşa yem etmemiştir kardeşini. Dersim’de bir Antigone var deyip aydın, sanatçı ve yazarlara seslendiği mektubunu yayınlamış. Benim bu satırlara katabileceğim tek şey 2 bin 500 yıl sonra Antigone’nin hala yaşadığı. Hala mezar hakkını savunduğudur. Sennur Sezer haklı söylüyor. Antigone’yiy anlamayan barbar anlayış bugün de var. Değişen çok şey de yok. İsmene’ler olabileceği gibi Antigone’ler de evet var.
Bir kez daha söylüyoruz ki ‘bir mezar herkesin hakkıdır’ ve alacağız Ali’mizi yanında yatabileceğim bir yer hazır olsa bile. Yoğun bir ziyaretçi akınımız var. Saat 12.00’deki toplu mezarlarla ilgili panele çadırımızdan TAYAD’lı Aileler katılıyor. Halkın avukatı avukatımızı ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay da konuşmacı olarak katılıyor. Panel sonrası sanatçı aydın ve yazarların destek verdiği bir basın açıklaması yapılıyor çadırımızın yanında. Kardeş Türküler ve Seyfi Yerlikaya sanatçılar adına açıklama yapıyorlar.
Son güne vedalaşmalar sığdırıyoruz. Eltilerimiz vedalaşıyorlar. Sırayla sigara alıyorlar direnişte salınsın diye duman. İngiltere ve Fransa’dan ayrılık ve merhabalar iç içe. Şırıl şırıl Munzur akıyor önümüzden. En öndeki festival aracı durup çadırımızı selamlıyorlar. Alkışlar sloganlar Dersim’in yiğit evladı Ali’yi selamlıyor. Kısıyorum gözlerimi. Ben de heycanlıyım. Duvardan destek alıp herkesi selamlıyor alkışlıyorum. 2 dakikalık oturma eylemi binlerin alkışları ve sloganlarıyla bitiyor. Çadırın gururu Dersim’de dalga dalga insan suretlerine yansıyor. CHP milletvekili Hüseyin Aygün geliyor dün akşam gibi. Beraber İdil Kültür Merkezi’nin hazırladığı tiyatro oyununu izleyeceğiz. Mehmet Esatoğlu’nun hazırladığı oyun gerçekten çok güzel. Toplu mezarları anlatıyor oyun. Perde kapanmadan ölüm orucundaki abi Ali için boğazımdan asla bir lokma geçmeyecek seni alana kadar diyor. Bütün meydan alkışlıyoruz emeklerini. Ben konuşuyorum sonra, yeri belli kardeşimin kimliği belli ben de onu istiyorum. Bunun için barbarlar benden bir bedel istiyorlarsa onu da öderim. Ölüm orucu eylemim ancak Ali’yi alınca biter. Tek bir lokma geçmeyecek boğazımdan. Annem sarsılıyor sarılıyor bana kızım gözyaşı döküyor utanmadan. Meydan üzüntü yaşıyor ama hiç kimse bana eylemi bırak demiyor. Aksine kenetleniyoruz. Zulme karşı daha çok şey yapmalıyız diyorlar. Yoruluyorum Ali çadıra herkesin bir anda girmemesi için dil döküyor. Selma abi bizi bile çok etkiledin her şeyi yapacağız bak… yeni şekeri Selma’ya tarif edip vedalaşacağız şeker bu genzime kaçıyor tedirgin öksürüyorum. Kucaklaşıp türkülerin sahipleriyle vedalaşıyoruz.
ESP Amed Parti Meclisi… Bir grup arkadaşla sloganlar eşliğinde çadırımıza çiçeklerle geliyorlar. Kucaklaşıyoruz süreci paylaşıyoruz… Çaylar yudumlanıyor devrimci dayanışma pekiştiriliyor. Mayasını soldan ve insandan alanı seviyoruz…
ÇHD’den Av. Ali Şafak iki gündür bizimle. Alçak gönüllü sade bir arkadaşımız. Sessizliğinin ardından bir merak ve bilgelik var. Sabahleyin çadırın önü yıkanırken çekçek çekiyorlar. Ayaklarımdaki yorgunluğu hatırlıyorum. Mutlak iyi dinlenmeli gece. Havanın sıcaklığı direnişimin en büyük düşmanı.
31 Temmuz 2011
DERSİM’DEKİ ÖLÜM ORUCUNUN 51.GÜNÜ
Dinç bir şekilde yeni güne başlıyorum. Gece yanımdaki nöbetçiler kardeşim Nurten akrabam Fatma oluyor. Kızım su ise çadırımızın içindeki mini çadırda güzel günlerimizin düşlerini örüyor.
Kamer Genç beliriyor bir anda yatağımın ucunda. Geçmiş olsun haklı mücadelemizi destekliyorum diyor ve ekliyor basından arkadaşlar burada izin verirseniz gelebilir mi? Tabii ki meşru, haklı ve açık bir taleple buradayım. Gizli saklı bir şey yapmıyoruz.
Misafirlerimizin ardı arkası kesilmiyor. Pınar Sağ aracını durdurup hatırımızı soruyor.
Uzanıyorum halkın avukatı Taylan Tanay’ın sesini duyuyorum. Söğüdümüzün altında gazeteci Nuray mert ile sohbet başlatmışlar. Ev sahibi olarak katılıyorum bende. “yol ve zor” makalesi ve “namert” manşetini konuşuyoruz.
Bir soluk Munzur iniyoruz yenileniyor hücrelerimiz. Gelen misafirlerimizin yoğunluğunda Grup Yorum desteğini sunuyor. Çay servisi yapıp boşları topluyorlar. Konuşup elden geldiği kadar gelen misafire süreci anlatıyorlar. Birde “mahpushanelere güneş doğmuyor” çok güzel bir uzun hava ve harika yorumluyorlar. Nerede mi? Tabiî ki söğüdümüzün akşam serinliğinde tınısı bir tek sazın geceye kocaman bir senfoni orkestrası gibi yayılıyor. O tınıdaki her dokunuşta başka tatta çağlıyor, üstelik bu gecenin nöbetine duracaklar. Bende bir destekte bulunuyorum. Bir uzun havadır şu Munzur dağı… saz çalınır akşamları… gönlüm terazisi bozulur gider… aaaaah…aaaaah…aaaaah… Munzur aktıkça sen çağlayacaksın. Seni söyleyecekler her parlak yıldız aktığında. Çoktan yaktın kayıp zincirleri, binlerce tomurcuk el ele vermiş yeniden yaratılıyorsun.
Arılar en yüksek çiçeklere uğruyorlar her gün. Karıcalar aceleci inşası için geleceğin yuvası için ve güçlü. Kimsenin değil çatık kaşı, kimse yorgun, aç değil. Susuz yıkanan çadırlar hiçte kirli değiller. Yüksel caddesi vazgeçmez elin altından selamlıyor. Polonya’dan onur, Kayseri’den emekli öğretmenin öğretisi…ikinci isteğimi söylüyorum. “allı turnam” sever miydin sende acaba. Birlikte yükseltebilir miydik sesimizi. Can diye yazan canlar istiklalden, galatasarayda el sallıyorlar. Sahipsiz sanmışlardı ilk haftalar üşüyorduk Hasan Ocak için sahipsiz değil diye. Sırtımızda postane olurdu adres vatan sonra. Şimdi orda değilim ben Hasan benim için nöbette kendisi ile birlikte. O ki hasekide merhabasını bırakmıştı.
Günün telaşında yazılamayan dostlarımız biliriz etmezler sitem. Kıymetsiz değiller asla, yaşadığımız her gün gibi değerliler. Seviyoruz adresi bizimle buluşanları, kalpleri bizimle atanları. Seviyoruz düzgün babanın adını dilekle bırakanları. Sokağın sahibiyiz bu gecede yıldızlarla kol kola. Emaneti almak için yeni bir sabaha yatıyoruz.
30 Temmuz 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder